Çocukluğumdan beri her şeyi kendim öğrenmeyi daha çok sevdim. Okul hayatım boyunca ailemden yardım almadım, dersi derste değil, daha çok evde öğrenen bir öğrenciydim. Mark Twain’in dediği gibi “Hiçbir zaman okulumun eğitimimi engellemesine izin vermedim.” Ayrıca sadece bir alana odaklanmayı da hiç sevmedim, merak ettiğim her alana girdim ve bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Bu nedenle en sevdiğim figürlerden biri bir polymath olan, yani mimarlık, resim, felsefe, matematik ve çok daha fazla alanla aynı anda ilgilenen Leonardo da Vinci’dir.

Selfiye’yi de tanır tanımaz çok sevdim çünkü kendisi tam olarak böyle biri. İlahiyat mezunu, felsefe çalışıyor ama YouTube’da İngilizce dersleri var, aynı zamanda gitar ve piyano çalabiliyor ve bunların hepsini YouTube’dan öğrenmiş. Sizin de Selfiye’yi tanımanızı istedim ve aşağıdaki söyleyişi yaptım. Faydalanmanız ümidiyle…

Çağrı Hoca: Selfiye ben seni biraz anlattım ama bir de senden dinleyelim. YouTube’dan neler öğrendin?

Selfiye Öztürk: Şimdi bu sorulara çok hazırlıksız yakalandığım için bilemedim ama İngilizce tabi ki bunların başında. Bir dönem format atmak, bilgisayarla ilgili her türlü şeyi YouTube’dan, internetten öğrendiğimi hatırlıyorum. Ondan sonra gitar, öyle bir alan benim için. Daha YouTube Türkiye’de pek kullanılmazken Selim Işık diye bir beyefendi vardı ve 100 videoluk bir seri yapmıştı. Bu konuda Türkçe içerik üreten belki de tek insandı. Onu izleyerek gitar öğrendim. YouTube aracılığıyla baya bir şey öğrenmiş olabilirim.

Çağrı Hoca: Süper, ben babalığı bile YouTube’dan öğrendim. Evde kombi bozuluyor, biz yeni nesil olarak bu işlerden çok anlamadığımız için, hemen YouTube’a “E10 hatası nasıl çözülür?” yazıyorum, ondan sonra tamir ediyorum, evde hava atıyorum kombiyi tamir ettim diye.

Selfiye Öztürk: Benim yaptığım gibi. Aslında bir dakika önce öğrenilmiş bir bilgi ama yıllardır biliyormuş gibi hava atıyoruz. Çok profesyonel hareketler.

Çağrı Hoca: Evet. Şimdi ben çok ortadan girdim, YouTube’dan neler öğrendin diye. Onun öncesinde seni bir tanıyalım mı? Asıl alanın ne? Ne okudun vs?

Selfiye Öztürk: O zaten insanların kafasında büyük bir soru belki de. Ben İlahiyat mezunuyum, İmam-Hatip çıkışlıyım. 2017’de Marmara İlahiyat’tan mezun oldum. Sonra direkt Marmara İlahiyat’ta Felsefe ve Din Bilimleri alanında İslam Felsefesi çalışmaya başladım. Yüksek lisans sürecindeyim. Şu an hâlâ tezimi yazmaya çalışıyorum.

Geçen sene YouTube kanalımı açtıktan sonra İngiltere’ye gittim Erasmus’la, sonra geri döndüm. Bir yandan İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı lisans bölümüne başladım. Çünkü ben dille ilgili kısımları hep kendi başıma çözmeye çalışıyorum.

Çağrı Hoca: Okulda nasıl oluyor diye merak mı ettin?

Selfiye Öztürk: Çok merak ettim gerçekten.

Çağrı Hoca: Gidiyor musun derslere?

Selfiye Öztürk: İki hafta falan gittim herhalde. Sonra yüksek lisans programımla hiç uymadı ama Almanca’yla ilgili de YouTube’da çok şey olduğunu gördüm. İngilizce konuşup Almanca’yla ilgili içerik üreten çok insan var. Dedim ki, devamsızlıktan zaten sınıfta kalacağım, ben bunu yazın hallederim. Muafiyet sınavında geçerim diye düşündüm.

Onun dışında ücretli öğretmenlik yaptım ama din kültürü öğretmenliği. Bazen YouTube’da İngilizce videolarımın altına şöyle yorumlar geliyor; “öğretmen değilim diyorsun Selfiye ama aşağıda hocam beni şu okuldann tanıdınız mı vs diyorlar?” Din kültürü öğretmenliği yapmışlığım var, ondan dolayı.

Çağrı Hoca: Böyle hikayeleri çok seviyorum, kendi alanının dışında, kendi çabasıyla bir şeyler yapan insanlar bence çok güzel örnek oluyor. Çünkü lisede seçtiğimiz bölümler, seçtiğimiz o yaş itibariyle, çok da her zaman istediğimiz şeyler olmayabiliyor. Ben de alanım dışında çok iş yaptım. Çünkü neden yapmayalım? Yıl olmuş 2020.

Selfiye Öztürk: Gerçekten öyle. Ben şimdi biraz felsefe çalışmanın verdiği etkiyle şunu gördüm; varoluşçuluk diyor ki, insan olmak, siz nereye kadar giderseniz oraya kadar gider. Sen bir doktorsun, aynı zamanda bir yazar olmak istiyorsan, doktor yazar sensindir ve insan işte odur. İllaki sadece doktor olunacak, sadece müzisyen olunacak, bizde biraz böyle otoriteler vardır ya. Benim videolarımın tepki çeken kısmı da bu. Tabi ki işin profesyonellerini hafif göstermek gibi bir niyetimiz yok, bir mütercim tercümanlık mezununa şapka çıkarırız ama kendi alanınızın dışında da bir şey yapabilirsiniz. Özgürüz, hata yapmak hakkımız var. Bunu kullanabiliriz. Bu tarz şeyler, belki insanların duyması gereken şeyler diye düşünüyorum.

Çağrı Hoca: Bence de çok güzel ilham oluyordur. Bununla ilgili “gatekeeping” diye bir kelime var. Reddit’te de bunun başlığı var hatta. Bize bunu üniversitede öğretmişlerdi, kurumların “gatekeeper” olduğuyla ilgili bir konu vardı. Mesela Türkiye’de ÖSYM gatekeeper bir kurum. Kimin öğretmen olup olamayacağını o belirliyor. Mesela ben Milli Eğitim’de kadrolu öğretmen olmadığım için öğretmen sayılmıyorum, öğretmenlik haklarından yararlanamıyorum. Öğretmen evinde kalamıyorum, öğretmen pasosu kullanamıyorum. Bunu insanlar da yapıyorlar. Alanının dışına azıcık çıkınca hemen tepki gösteriyorlar. Bizim bölümümüzde de yapıyorlar mesela. Adam İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu, diyorlar ki sen öğretmenlik mezunu değilsin, ne anlarsın. Bu gatekeeping yapmak ve hoş bir şey değil. Herkes istediği şeyi olabilir, tecrübesiyle, kendi çalışmasıyla açığı kapatabilir.

Buraya kadarki kısım Selfiye’yle yaptığımız 1 saat 20 dakikalık yayının ilk 12 dakikasını kapsıyor. Devamını YouTube kanalımdan izleyebilirsiniz.