20 Common Idioms
Bu defa günlük hayatta sıklıkla kullanabileceğiniz, dilinizin zenginliğini gösterecek deyimlere yer vermek istedik. Deyimler günlük yaşantımızda sıkça kullanılmakta, aynı şekilde İngilizcede de deyimler yaygın olarak kullanılıyor. Peki deyim ne demekti hemen hatırlayalım, ardından İngilizcedeki en yaygın yirmi deyime birlikte bakalım. Deyim: Anlatıma akıcılık katan, çoğunun gerçek anlamından ayrı bir anlamı bulunan, genellikle de birden çok sözcüklü dil öğesi, kalıplaşmış sözcük topluluğudur. Örnekleyelim: tabanları yağlamak, etekleri zil çalmak gibi… Taban, ayağımızın altı ve yağlamak da yağ sürmek anlamına geliyor ama deyim olduğunda bu kelimeler gerçek anlamından uzaklaşıp farklı bir manaya büründüklerinden tabanları yağlamak deyimi kaçmak anlamını verecektir.
Deyimler çoğunlukla konuşma dilinde tercih edilir. Dolayısıyla deyimleri öğrenip kullanmaya başlarsanız dili kullanmadaki seviyenizi bir üst seviyeye taşımış olacaksınız. Bununla birlikte bu ifadeler günlük yaşantıda sıkça kullanıldığı için konuşulanları da daha iyi anlayabilecek, karşılık verebileceksiniz.
- to speak of the devil ➼ İti an çomağı hazırla
- once in a blue moon ➼ Ayda yılda bir
- pigs can fly ➼ Balık kavağa çıkınca
- a piece of cake ➼ Çocuk oyuncağı
- the last straw ➼ Bardağı taşıran son damla
Tıpkı Türkçede olduğu gibi İngilizcede de deyimler kimi zaman yarım, kimi zamansa bir cümle uzun haliyle kullanılıyor. Örneğin: the last straw deyiminin tamamını kullanmak istediğimizde “The last straw that breaks the camel’s back” şeklindedir.
- better late than never ➼ Geç olsun güç olmasın
- to hit the sack ➼ Kafayı vurup yatmak
- it’s not rocket science ➼ Atla deve değil
- long story short ➼ Uzun lafın kısası
- so far so good ➼ Şu ana kadar sorun yok
- off the record ➼ Kayıtdışı, laf aramızda
- to be like two peas in a pod ➼ Bir elmanın iki yarısı
- rule of thumb ➼ Göz kararı, pratik kural
- to ring a bell ➼ Bir şeyi hatırlatmak, çağrıştırmak
- to have a sweet tooth ➼ Tatlıya düşkün olmak
- when it rains, it pours ➼ Yağmur yağdığında sağanak yağar, her şey üst üste gelir
- to come from nowhere ➼ Görünmez bir yerden ortaya çıkmak, aniden ortaya çıkmak
- to beat around the bush ➼ Lafı dolandırmak
- to cost an arm and a leg ➼ Çok pahalıya mal olmak
- to call it a day ➼ Paydos etmek, işi bitirmek, bugünlük bu kadar
Şimdi de bu deyimleri cümleler içinde görelim:
- Did you hear that Alice … ? Well, speak of the devil, here she is.
Duydun mu Alice… ? Hah, iti an çomağı hazırla, işte geldi.
- My sister lives in Alaska, so I only see her once in a blue moon.
Kız kardeşim Alaska’da yaşıyor, bu yüzden onu kırk yılda bir görüyorum.
- “I’ll have finished it by tomorrow.” “And pigs can fly!”
Yarına kadar bitirmiş olacağım. “Tabi, domuzlar da uçar zaten / tabi bitirirsin yarına kadar!”
- The exam was a piece of cake.
Sınav çocuk oyuncağıydı.
- Losing my job was the last straw.
İşimi kaybetmek bardağı taşıran son damlaydı.
- “Dan finally paid me the money.” “Well, better late than never.”
Dan sonunda parayı ödedi. “Geç olsun güç olmasın.”
- I’ve got a busy day tomorrow, so I think I’ll hit the sack.
Yarın yoğun bir gün olacak, o yüzden sanırım ben kafayı vurup yatacağım.
- Come on, you can do it. It’s not exactly rocket science, is it?
Hadi, yapabilirsin. Atla deve değil, değil mi?
- Long story short, I got fired.
Uzun lafın kısası, kovuldum.
- “How’s your new job?” “So far, so good.”
Yeni işin nasıl? “Şu ana kadar iyi. / Sıkıntı yok.”
- She made it clear that her comments were off the record.
Şunu açıkça belirtti ki yorumları kayıtdışı. (yorumları dışarı sızdırılmayacaktı)
- The twins are like two peas in a pod.
İkizler, bir elmanın iki yarısı gibiler.
- A good rule of thumb is that a portion of rice is two handfuls.
İyi bir pratik kural şudur: bir porsiyon pirinç iki avuç pirinçten oluşur.
- His name rings a bell, but I don’t remember where we met.
İsmi bana bir şeyler çağrıştırıyor, ama nerede tanıştığımızı hatırlamıyorum.
- I have a sweet tooth – I can’t say no to cookies.
Tatlıya düşkünüm, kurabiyelere hayır diyemem.
- First, he got a cold, then broke his leg. When it rains, it pours.
Önce soğuk algınlığına yakalandı, sonra bacağını kırdı. Geldi mi de üst üste gelir.
- The blue truck came from nowhere and hit my car.
Mavi kamyon aniden geldi ve arabama çarptı.
- Don’t beat around the bush – get to the point!
Lafı dolandırma, sadede gel!
- The repair work cost an arm and a leg.
Tamir çalışması çok pahalıya mal oldu.
- I’m getting a bit tired now – let’s call it a day.
Biraz yoruluyorum şu anda, bugünlük bu kadar (burada bırakalım)
Böylece “İngilizcede en çok kullanılan 20 deyim” e bakmış olduk. Bu deyimleri siz de öğrenip kullanmaya başlayın, hem konuşulanları anlamada daha iyi olduğunuzu hem de kendi seviyenizin de bir üst basamağa çıktığını göreceksiniz. Umarım yazımızın dilde yetkinleşmenize katkısı olmuştur. “deyimler” ile ilgili anlayamadığınız herhangi bir nokta varsa, yorumlara yazmanız yeterli olacaktır. Yorumlara bıraktığınız soruları yanıtlayarak konuyu daha iyi kavramanıza katkıda bulunmaktan mutluluk duyarız. Herkese iyi çalışmalar diliyoruz.