Bir dili öğrenirken dil ile beraber, o dilin kültürünü de öğreniyorsunuz. Atasözleri ve deyimler de kültürün temel unsurlarından. Bu sebeple, bu defa İngilizce atasözleri hakkında bir yazı hazırlamak istedik. Atasözlerini günlük hayatta sıklıkla duyar ve kullanırız. Bir şey hakkında uzun uzun yorumlar yapmak yerine kısa ve öz olan atasözlerini tercih ederiz. Kendi ana dilimizde olduğu gibi İngilizcede de durum böyle. Dolayısıyla, İngilizce atasözlerini öğrenerek dildeki akıcılığınızı artırabilirsiniz. Bu sayede, gerek İngilizce dizilerde, gerekse İngilizce filmlerde geçen İngilizce atasözlerini rahatça anlayabilirsiniz. Siz de bu atasözlerini kullanarak dilinizi zenginleştirebilirsiniz.
Her dilde ve kültürde atasözleri vardır. Bazen aynı atasözü birden fazla dilde karşımıza çıkabilir. Birazdan vereceğimiz listede bunu gözlemleyebilirsiniz. İngilizce atasözleri listemize geçmeden önce, atasözlerinin İngilizce anlamını verelim: atasözleri kelimesinin İngilizce karşılığı proverbs kelimesidir. Proverbs kelimesinin eş anlamlısı olan sayings kelimesi de atasözleri anlamını taşır. İngilizce becerilerinizi bir üst seviyeye taşıyacak İngilizce atasözlerini öğrenmeye hazırsanız, listemize bakalım!
1. Beauty is in the eye of the beholder
Anlamı: Güzellik bakanın gözlerindedir. / Zevkler ve renkler tartışılmaz. / Güzellik görecelidir.
Bu deyim, güzelliğin kişiden kişiye değiştiğini; güzellik kavramının öznel olduğunu ifade eder.
Örnek: In the judge’s eyes she may have a beautiful face; but beauty is in the eye of the beholder. → Jürinin gözünde güzel bir yüzü olabilir; ama güzellik görecelidir.
2. Easy come, easy go
Anlamı: Haydan gelen huya gider.
Bu deyim, emek vermeden kazandığınız şeylerin elden kolayca gidebileceğini ifade eder. Çaba sarf ederek kazandıklarınızın ise bereketleneceğini dile getirir.
Örnek: I lost £500 in a card game last night, but that’s life – easy come, easy go. → Dün gece bir iskambil oyununda 500 sterlin kaybettim ama hayat bu – haydan gelen huya gider.
3. Like father, like son
Anlamı: Armut dibine düşer. / Babasının oğlu
Bu deyim “”Kişiyi dünyaya getiren ve yetiştiren ebeveynleri kimse çocuk da onlar gibi olur” anlamını taşır. Like father, like son ifadesini like mother, like daughter (anasının kızı / anasına bak, kızını al) şeklinde de görebilirsiniz.
Örnek: Tommy’s headstrong and impatient—like father, like son. → Tommy inatçı ve sabırsız – babasının oğlu.
4. A leopard doesn’t change its spots
Anlamı: Can çıkar huy çıkmaz. / Huylu huyundan vazgeçmez.
“Kişi doğuştan getirdiği özelliklerini değiştiremez” anlamında duyduğumuz bir deyimdir.
Örnek: After our breakup, he came crawling back, trying to convince me that he’d changed, but I know that a leopard doesn’t change its spots. → Ayrılmamızdan sonra geri gelip ayaklarıma kapandı ve beni değiştiğine ikna etmeye çalıştı ama biliyorum ki huylu huyundan vazgeçmez.
5. As you sow, so you shall reap
Anlamı: Ne ekersen onu biçersin. / İnsan ektiğini biçer.
“Bir birey çevresindeki insanlara nasıl davranırsa, aynı davranışlardan karşılık görür” anlamında bir atasözüdür. İyilik eden iyilik, kötülük eden kötülük bulur manasına gelir.
Örnek: This guy killed someone a few years ago, and now he’s in jail. As you sow, so you shall reap. → Bu adam birkaç yıl önce birini öldürdü ve şimdi hapiste. İnsan ektiğini biçer.
6. Where there’s smoke, there’s fire
Anlamı: Ateş olan yerden duman çıkar. / Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
“Bir şeyin doğru olduğuna dair dedikodular, söylentiler ya da belirtiler varsa bu söylentilerin doğruluk payı vardır” anlamında kullandığımız bir atasözüdür.
Örnek: She says the accusations are not true, but where there’s smoke there’s fire. → Suçlamaların doğru olmadığını söylüyor ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
7. Better late than never
Anlamı: Geç olsun güç olmasın. / Hiç olmamaktansa varsın geç olsun.
Arzuladığınız şeye hiç ulaşmamaktansa, geç kavuşmanın daha iyi olacağını ifade eden bir deyimdir.
Örnek: “Dan finally paid me the money he owed me.” “Well, better late than never.” → “Dan sonunda bana borçlu olduğu parayı ödedi.” “Pekala, geç olsun güç olmasın.”
8. Don’t bite off more than you can chew
Anlamı: Boyundan büyük işlere kalkışma. / Yutamayacağın lokmayı ağzına alma.
“Altından kalkamayacağınız işlere girmeyin. Üstesinden gelemeyeceğiniz sorumlulukları üstlenmeyin” anlamında kullanılan bir deyimdir.
Örnek: Nathan was already working two jobs. Now he’s taken a third. He’s definitely bitten off more than he can chew. → Nathan zaten iki işte çalışıyordu. Şimdi üçüncüye girdi. Kesinlikle çok büyük lokma ısırdı.
9. Don’t put off until tomorrow what you can do today
Anlamı: Bugünün işini yarına bırakma.
“Bir işi bugün yapabiliyorsan, yap. Yarına bırakma, erteleme” anlamındadır. Ertelemenin hoş bir davranış olmadığını öğütleyen bir atasözüdür.
Örnek: You have 5 hours of free time now. You should start on that final assignment. Don’t put off until tomorrow what you can do today. → Artık 5 saat boş vaktin var. Final ödevine başlamalısın. Bugünün işini yarına bırakma.
10. The pen is mightier than the sword
Anlamı: Kalem kılıçtan keskindir.
Bu atasözünü düşünmenin ve yazmanın, kaba kuvvetten üstün olduğunu; düşünme ve yazmanın insanlar ve olaylar üzerinde daha etkili olduğunu ifade etmek için kullanırız.
Örnek: Believing that the pen is mightier than the sword, the rebels began publishing an underground newspaper. → Kalemin kılıçtan keskin olduğuna inanan isyancılar gizli bir gazete yayımlamaya başladılar.
11. Two heads are better than one
Anlamı: Akıl akıldan üstündür. / Bir elin nesi var, iki elin sesi var. / Birlikten kuvvet doğar.
Bir şeyi tek başına yapmaktansa, bir takım, birlik olarak yapmanın daha kolay olacağını vurgular.
Örnek: I want everyone to get into pairs to come up with the solution, because two heads are better than one. → Herkesin çözüm bulmak için kafa kafaya vermesini istiyorum, çünkü birlikten kuvvet doğar.
12. Curiosity killed the cat
Anlamı: Kediyi merak öldürür. / Fazla merak iyi değildir.
Başkalarının işlerini sorgulamak tehlikeli olabilir. Kişi kendi işine bakmalı, kendini ilgilendirmeyen işleri merak etmemelidir anlamına gelen bir atasözüdür.
Örnek: -Brad: Where did you get all that money? Jane: Curiosity killed the cat. → -Brad: O kadar parayı nereden buldun? Jane: Fazla merak iyi değildir.
13. You can lead a horse to water, but you can’t make him drink it
Anlamı: Birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın. / Zorla güzellik olmaz.
Birine tavsiye vererek yardımcı olabilirsin ama verdiğin tavsiyeyi dinlemesi için zorlayamazsın anlamındadır. Türkçemizdeki Zorla güzellik olmaz atasözüyle birebir örtüşür.
Örnek: She tried to help her brother find a job by improving his resume, but he didn’t do anything with it. I guess you can lead a horse to water, but you can’t make him drink it. → Kardeşinin CVsini geliştirerek bir iş bulmasına yardım etmeye çalıştı, ama kardeşi bununla ilgili hiçbir şey yapmadı. Sanırım zorla güzellik olmaz.
14. The grass is always greener on the other side
Anlamı: Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. / Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
İnsanların her zaman kendilerinde olmayanı arzuladıklarını, başkalarının -öyle olmasa bile- kendilerinden hep daha iyi durumda olduklarını düşündüğünüzü vurgulayan bir atasözüdür.
Örnek: A: It just seems like they have this perfect life, always traveling and spending time together. B: Hey, the grass is always greener. I’m sure they have their own problems that no one else can see. → A: Öyle görünüyor ki sürekli seyahat edip birlikte vakit geçirerek mükemmel bir hayat sürüyorlar. B: Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. Eminim onların da kimsenin göremediği kendi sorunları vardır.
15. The early bird gets the worm
Anlamı: Erken kalkan yol alır.
Yapacakları işe erken başlayanlar kazançlı olurlar anlamını veren bir atasözüdür.
Örnek: We’ll want to be at the theater early for the best seats – the early bird gets the worm! → En iyi koltukları kapmak için tiyatroya erken gitmeyi isteriz – Erken kalkan yol alır.
16. Barking dogs seldom bite
Anlamı: Havlayan köpek ısırmaz.
Tehdit savuran insanların nadiren zarar vereceğini ifade eden bir atasözüdür.
Örnek: A: I’m really scared to tell Mr. White that I haven’t finished my project. You know how he yells. B: Yeah, but barking dogs seldom bite. He’ll get over it. → A: Bay White’a projemi bitirmediğimi söylemekten gerçekten korkuyorum. Nasıl bağırdığını biliyorsun. B: Evet, ama havlayan köpek ısırmaz. Sakinleşecektir.
17. Don’t count your chickens before they hatch
Anlamı: Dereyi görmeden paçaları sıvama. / Ortada fol yok yumurta yokken telaş yapma.
“Gelecekte hiç olmayacak ya olup olmayacağı belli olmayan olaylara dayalı planlar yapmayın” anlamına gelir.
Örnek: When my mom heard that I was preparing my campaign before even being nominated, she warned me, “Don’t count your chickens before they hatch.” → Annem daha aday gösterilmeden reklam kampanyamı hazırladığımı duyunca, “Dereyi görmeden paçaları sıvama.” diye uyardı beni.
18. Clothes do not make the man
Anlamı: Kıyafet seni adam etmez. / Eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir.
Bir kişi karakterden ya da insan değerlerinden yoksun ise, o kişiyi giydiği şık kıyafetler ya da sosyete hayatı kurtarmaz. Aynı zamanda makam ve mevki ile insan değer kazanmaz anlamına gelen bir İngilizce atasözüdür.
Örnek: X: I can’t believe he has been charged for insider trading. He always seemed so professional and impeccable. Y: Well, clothes don’t make the man. → X: Şirket içi bilgi sızdırmakla suçlandığına inanamıyorum. Her zaman çok profesyonel ve kusursuz görünüyordu. Y: Valla, kıyafet seni adam etmez.
19. Blood is thicker than water
Anlamı: Et tırnaktan ayrılmaz. / Akrabalık arkadaşlıktan daha önemlidir. / Aile her şeyden önce gelir.
Aile bağlarının büyük anlam taşıdığını vurgular.
Örnek: My relatives insist that blood is thicker than water, but I just can’t blindly condone the bizarre things that some of them do. → Akrabalarım, akrabalığın arkadaşlıktan daha önemli olduğu konusunda ısrar ediyor ama bazı akrabalarımın yaptığı tuhaf şeylere körü körüne göz yumamam.
20. A watched pot never boils
Anlamı: Başında beklenen su kaynamaz.
Bir şeyin gerçekleşmesi zaman alıyorsa, onu sürekli kontrol etmenin bir faydası olmayacağını, sadece zaman vermek gerektiğini ifade eden bir İngilizce atasözüdür.
Örnek: Would you stop refreshing the page? The results will be posted soon enough, and a watched pot never boils! → Sayfayı yenilemeyi keser misin? Sonuçlar çok yakında yayınlanacak ve başında beklenen su kaynamaz!
Bu yazımızda İngilizce atasözlerine yer verdik. Sıkça kullanılan 20 atasözünü anlamları ve örnek cümle içinde kullanımlarıyla birlikte verdik. Deyimler ve atasözleri günlük konuşmada çok sık karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, yukarıda sıraladığımız en çok kullanılan 20 İngilizce atasözünü bilmeniz dildeki akıcılığınıza katkı sağlayacaktır. İngilizce becerilerinizi bir üst seviyeye taşımak adına İngilizcede en çok kullanılan 20 deyim yazımızı da muhakkak okumanızı tavsiye ederiz. Sağlıklı ve bol İngilizceli günler dileriz. 🍀