very
“Çok” anlamını veren en çok bilinen kelimedir. Olumlu veya olumsuz anlamda kullanılabilir. Örneğin: very good / çok iyi anlamını verirken very bad / çok kötü anlamına gelecektir.
too
“Çok, aşırı, gereğinden fazla” anlamı verdiği için negatif duyguya sahiptir. Dolayısıyla bir şeye engel olduğuna dair anlam çıkarılabilir.
- This tea is very hot, but I can drink it. / Bu çay çok sıcak ama ben onu içebilirim. (yani çay sıcak ama içilebilir, ben onu içebilirim)
- This tea is too hot. I can’t drink it. / Bu çay gereğinden fazla sıcak. Onu içemem. (yani çay aşırı sıcak, içilmeyecek kadar sıcak. Bu sebeple de içmem mümkün değil)
Şimdi de kullanım şekline bakalım:
- too + adjective
Önce too, ardından da bir sıfat getirilerek oluşturulur.
- The weather is too cold. / Hava aşırı soğuk.
- These kids are too young. / Bu çocuklar çok küçük.
- too + adverb
Önce too, ardından da bir zarf getirilerek oluşturulur.
- You drive too fast. / Arabayı çok hızlı sürüyorsun.
- He wakes up too early. / O çok erken kalkıyor.
- too much / many + noun
Sayılamayan isimlerden önce much, sayılabilen isimlerden önce many getirilerek kullanılarak.
- I drank too much water; now I need to find the toilet! / Çok fazla su içtim; şimdi bir tuvalet bulmam lazım!
- Be careful! There are too many eggs in the basket. / Dikkatli ol! Sepette gereğinden fazla yumurta var.
- too + adj / adv / noun + (for SB) + to + V1
- This suitcase is too heavy to carry. / Bu valiz taşımak için çok ağır. (yani taşınmayacak kadar ağır)
- He speaks too fast to be understood. / Anlaşılmayacak kadar hızlı konuşuyor.
- There are too many apples on my plate to eat. / Tabağımda yenilmeyecek kadar fazla elma var.
- I drank too much coffee to sleep. / Uyuyamayacak kadar çok fazla kahve içtim.
- This exercise is too difficult for him to do. / Bu alıştırma onun yapamayacağı kadar zor.
- Too good to be true. / Gerçek olamayacak kadar iyi.
enough
Bildiğimiz anlamıyla “yeterli, yeteri kadar” anlamı verir. Kullanıldığı cümle yapısına göre aynı doğrultuda anlam katar. too’dan farklı olarak sıfat ve zarflarla kullanıldığında onlardan sonra gelir.
- adjective + enough
- The soup is hot enough. You can start drinking. / Çorba yeterince sıcak. İçmeye başlayabilirsiniz.
- She is only seventeen. She isn’t old enough to marry. / Sadece 17 yaşında. Evlenmek için yeterince büyük değil.
- adverb + enough
- This horse can run fast enough. / Bu at yeterince hızlı koşabilir.
- If you speak loudly enough, everybody can hear you. / Yeterince yüksek sesle konuşursan, herkes seni duyabilir.
- enough + noun
- There was enough food for about ten people. / Yaklaşık on kişi için yeteri kadar yiyecek var.
- I think we don’t have enough money. / Sanırım yeteri kadar paramız yok.
- There are enough eggs in the fridge. / Buzdolabında yeteri kadar yumurta var.
- There aren’t enough plates on the table. / Masada yeteri kadar tabak yok.
- adj / adv + enough + (for SB) + to + V1
- This bag is light enough to carry.
- I woke up early enough to go for a walk.
- The shelves are low enough for me to reach.
- I ran fast enough to catch the bus.
- enough + noun + to + V1
- We have enough money to buy that house.
- There aren’t enough trees in this forest to cut.
Examples:
- I’m afraid the manager is too busy to see you today.
- He doesn’t look old enough to be married.
- Did you put enough sugar in your tea?
- A workaholic is a person who works too much.
Böylece “very, too, enough” konusundan da bahsetmiş olduk. Umarım yazımızın konuyu anlamanıza katkısı olmuştur. “very, too, enough” ile ilgili anlayamadığınız herhangi bir nokta varsa, yorumlara yazmanız yeterli olacaktır. Yorumlara bıraktığınız soruları yanıtlayarak konuyu daha iyi kavramanıza katkıda bulunmaktan mutluluk duyarız. Herkese iyi çalışmalar diliyoruz.