Bir dili öğrenirken, o dile ait bilgimizi sınıflandırdığımız iki basit kategori var: Dil bilgisi ve kelime bilgisi. Bunlardan herhangi biri olmadan dil öğrenilemediğini, ikisinin de bir dili doğru kullanmak için gerekli olduğunu biliyoruz. Bununla beraber kelime bilgisi, temel gramer bilgisini edindikten sonra daha fazla ihtiyaç duyduğumuz, geliştirmeye, genişletmeye daha elverişli bir bilgi hazinesi.
Dil olarak İngilizce üzerinden devam edelim. İngilizce’yi ister bir sınavdan geçer not almak, ister yurtdışında rahat seyahat edebilmek, isterseniz de o dilin edebiyatı ile ilgilenmek gibi bir sebeple öğrenin; kelime bilgisine ayırmanız gereken zaman ve onun için göstermeniz gereken çaba, gramer için olandan daha fazla, daha işe yarar ve daha sürekli olacaktır. Zira sınavlarda doğrudan dil bilgisi soruları azdır. Seyahat sırasında derdinizi anlatmak istediğinizde karşınızdaki kişi sizin dil bilgisi hatalarınızı umursamayacaktır. Ve son olarak dille edebi olarak ilgilenseniz bile gramer bilgisi sınırlıdır, devamlı olarak geliştirmeniz, tazelemeniz gereken taraf kelime bilgisidir.
Eğer kelime bilmenin önemine biraz daha ikna olabildiysek, şimdi “peki ama nasıl?” kısmına geçebiliriz. Yazının devamında bahsedeceğim yöntemlere geçmeden önce, onlara kıyasla daha az etkili ve hafızada kalma süresi de daha kısa olan yaygın bir yöntemi eleştirmek yerinde olabilir: Uzun, bağlamsız kelime listelerini ezberlemeye çalışarak kelime hazinesi oluşturma gayreti. Eğer dile yeni başlamışsanız, mesela “İngilizce’de en yaygın 500 kelime / en yaygın 100 ifade” ve benzeri hazır listelerin elinizin altında bulunmasının yararlı olacağı bir gerçek, bunu görmezden gelemeyiz. Ama kelime listeleri göz korkutacak denli uzadıkça ve belli bir konu altında değil, “İngilizcedeki en önemli 5000 kelime” gibi çok genel kategorilerle sunuldukça; oturup bu listedeki kelimeleri bağlamlarından kopuk bir şekilde öğrenmeye çalışmanın, zaman ve motivasyon kaybından başka bir sonuç vermemesi büyük bir olasılık.
Şimdi gelelim, özellikle dil sınavları için kestirme yol olarak görülüp başvurulan, geçici ve nadir olarak bu sınavlarda işe yarayabilen ama daha sonra kelimelerin zihnimizden uçup gitmesine karşı bir savunması olmayan “hazır kelime listeleri” ezberlemekten başka hangi yöntemlerin bulunduğuna. Bu “diğer” kelime öğrenme yollarını; daha çok dilde henüz yeni olan kişilerin bu metotları nasıl kullanabileceklerine ağırlık vererek, bununla birlikte dile artık aşinalık kazanmış olanlarımızın da ilham alabileceği şekilde sıralayalım.
1. Seviyemize uygun hikâyeler okumak ve dinlemek
Örneğin “beginner / başlangıç” seviyesindeysek bu seviyede hikaye setleri edinip, hikayelerde geçen kelimeler üzerinde çalışmak. Bunun için hem sesli hem basılı kaynak olarak Oxford’un Bookworms hikaye serilerinden yararlanılabileceği gibi, çevrimiçi sesli ve yazılı kaynaklara da başvurulabilir. Bu yöntemle ilgili dikkat edilmesi gereken iki şeyin altını çizelim: Birincisi, başvurulan kaynağı üreten yayın organının mümkünse tanınmış, dil öğretimi alanında rüştünü ispatlamış bir yayın olması. Zira sözümona herhangi bir “beginner” hikaye serisini bitirdiğinizde, başlangıç seviyesindeki kelimeler yeterince özenle seçilmemiş, hikayeler “fazla çocuksu/size hitap etmeyen ve tatsız” şekilde yazılmış, hafızanın kelimeyi zihne alma süreci düşünülmeden hazırlanmış olabileceğinden, yeterli verimi alamayabilirsiniz. Diğer türlü, kaliteli bir yayından devam ettiğinizde ise her şey sizin için düşünülmüştür; örneğin bir seri içerisinde öğrenmenizin hedeflendiği kelimeler en az beş-yedi defa geçer ki siz o kelimeleri farklı bağlamlarda görün ve zihniniz onları kalıcı belleğe kaydedebilsin. İkinci dikkat edilmesi gereken konu ise; okuyacağınız hikayenin sadece yazılı değil, iyi bir şekilde seslendirilmiş hâlinin de bulunması. Çünkü yazılı metni okurken ister istemez, kelimelerin telaffuzlarını bilmesek de onları en azından zihnimizde seslendiririz ve yanlış öğrenilip öyle alışılmış bir okuyuşu düzeltmek, İngilizce’deki ifadesiyle “un-learn” yapmak, bir telaffuzu sıfırdan doğru şekliyle öğrenmekten kat kat daha zor olabiliyor. Bunun yanında, telaffuzlarını bildiğimiz kelimeleri, bilmeyip sadece yazılış ve anlamlarını bildiklerimize göre daha çok “bizim” hissederiz. Öte yandan ve son olarak, seslendirmeleri yeterince dinledikten sonra hikayeyi kendimiz sesli olarak ve anlayarak okuyabiliyor duruma geldiğimizde, bu bize hem düzgün bir şekilde kelime öğretecek, hem de o dili kullanabiliyor olduğumuza dair özgüven, rahatlık ve bir şeylerin ilerlediğine dair motivasyon verecektir.
2. İngilizce görüntülü ve sesli içeriklerle ilgilenmek
Başlangıç seviyesi için zaten kendi dilinizde izlemiş ve seviyor olduğunuz bir çizgifilm serisini ya da mesela dünyaca bilinen Disney animasyon filmlerinin İngilizcesini izlemek. Burada önemli olan şey ise sadece zevk için değil, dil öğrenmek için izlediğimizin farkında olmak. Mümkünse, hatta neredeyse mutlaka izlediğimiz içeriği kendi dilimizdeki altyazısı ile değil İngilizce altyazısıyla izlemek. Erken seviyeler için bunu yapmadan önce içeriği ana dilimizdeki altyazısıyla izleyip gidişatı kavramak, sonra artık anlamını bildiğimiz ifadelerin İngilizce olarak ifade edilişlerine âşina olmak. Bu işi yaparken, her defasında farklı bir içerik bulmak yerine bulduğumuz içerikleri repliklerini artık ezberleyinceye kadar tekrar tekrar izlemek, kelime ve ifadeleri “içselleştirmemiz” ve daha kalıcı olarak öğrenmemiz için gerekli olan bir şey. Bu yüzden de içeriği iyi seçmek önemli, severek izleyeceğimiz bir şey olsun ki sıkılmayalım ya da daha az sıkılalım.
3. Çevremizdeki eşyaların ve ana dilimizde sık kurduğumuz, ihtiyaç duyduğumuz cümlelerin, ifadelerin İngilizcedeki karşılıklarını bulmak
Dil, insanın derdini, düşüncesini, hâlini iletmesi, etrafında olan biteni anlamlandırması ve yorumlaması için bir aracı. Bu yüzden bir dili öğrenirken en erken içselleştireceğimiz kelimeler, en çok ihtiyaç karşılayan ve bizi bir yere ulaştıran, o dili öğrendiğimizi açık bir şekilde hissettiren kelimeler oluyor. Örneğin İngilizce’de artık kendimizi tanıtabiliyor, belli başlı sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyleri, mesleğimizi, hayallerimizi basit bir düzeyde de olsa ifade edebiliyorsak bu hem bizi iyi hissettirir, bir şeyler öğrendiğimizin açık işaretidir hem de “kendini tanıtma” eylemi sırasında kullandığımız kelimeler, herhangi bir yerde karşımıza çıkan kelimelerden daha kalıcı olarak belleğimizde yer edinir. Çünkü o kelimelerle bir bağ kurmuşuzdur, o kelimeler bizi bir başka dilde yeniden “var” kılmıştır. Bunun, yani ihtiyaç duyacağımız ifadeler için gerekli kelimeleri öğrenmenin dışında; günlük hayatta sürekli gördüğümüz çalışma masası, pencere, dolap, çekmece gibi yerlere o eşyaların İngilizce’sini yapışkanlı kağıda yazıp asmak; hem öğretici hem de keyifli metotlardan bir başkası.