Bu yazımızda İngilizce the kullanımını ele alacağız. İngilizce the kullanımından bahsederken çoğunlukla söze şöyle başlarız: Bir isimden ilk kez söz ediliyorsa the kullanmayız. Fakat, aynı isimden ikinci kez söz ettiğimizde the kullanırız. Bu anlatım, İngilizce the kullanımı konusunun en temel anlatımıdır. Belirli tanımlık dediğimiz the‘yı, bunun dışında pek çok durumda kullanırız. Şimdi gelin belirli tanımlık olan İngilizce the‘yı nerelerde kullanıyormuşuz bakalım:
İngilizce “the”
- Daha önce sözünü ettiğimiz ya da karşı tarafın zaten bildiği kişi ya da şeyleri anlatırken kullanırız. Çoğunlukla “hangisini/ hangilerini kastettiğimi biliyorsun” anlamına gelir:
- Have you seen the key? (Anahtarı gördün mü?) → hangi anahtardan bahsettiğimi biliyorsun: bizim anahtar
- I’ll wait for you at the station. (Seni istasyonda bekleyeceğim.) → ikimizin de bildiği istasyonda.
- She’s been to the doctor. (Doktora gitti.) → hangisine gittiğini sen biliyorsun.
- Have you fed the dog? (Köpeği besledin mi?) → bizim köpek.
Buna karşın, bilmediğimiz, ilk defa gördüğümüz sayılabilen (countable) tekil bir isimden önce a/ an kullanırız. Sayılamayan (uncountable) isimlerden önce ise hiçbir article koymayız:
- There is a mouse under the bed! (Yatağın altında bir fare var!)
- I need money. (Paraya ihtiyacım var.)
Kullanacağımız isimle ilgili bir genelleme yapıyorsak, tanımlık (article) kullanmaz ve sayılabilen isimleri çoğul yaparız. Bununla birlikte, sayılamayanları ise yalın bırakırız. Genelleme, söz konusu isme “her hangi biri mi / dünyadaki hepsi mi?” diye bir soru sorduğumuzda anlaşılır. Eğer cevap “evet” ise the koymayız. Ancak yanıt “hayır” ise the getiririz:
- Grapefruits are sour. (Greyfurt ekşidir.) → Bütün greyfurtlar ekşi olduğu için burada bir genelleme olduğunu anlıyoruz. İngilizcede grapefruit kelimesi de sayılabilen bir isim olduğu için çoğul yapabiliriz ve başına the koymayız.
- Sugar is white. (Şeker beyazdır.) → Bütün şekerler beyaz olduğundan dolayı burada da bir genelleme var diyebiliriz. İngilizcede sugar kelimesi sayılamayan isim olduğu için çoğul yapmayız ve başına the koymayız.
Şimdi bir isme the getirdiğimizde ve getirmediğimizde ne anlama geliyor birlikte bakalım:
- He likes jam. (Reçel sever.) → Genelde bütün reçelleri mi sever? Cevap “evet” olduğu için the yok ve jam, sayılamayan isim olduğu için tekil.
- He ate the jam. (Reçeli yedi.) → Dünyadaki bütün reçelleri mi? Cevap “hayır” olduğu için the kullandık.
The Kullanımı
2. Evrende tek olan nesneler için kullanırız. Dolayısıyla belirli olan şeylerle (the sun, the sky, the moon, the world, the earth…) kullanırız:
- The Earth is a planet. (Dünya bir gezegendir.)
- During the eclipse, the moon passed between the sun and the Earth. (Tutulma sırasında Ay, Güneş ile Dünya arasından geçmiştir.)
- The sky suddenly went dark and it started to rain.(Gökyüzü aniden karardı ve yağmur yağmaya başladı.)
3. Tekil bir ismin önüne getirerek o ismin ait olduğu grupla ilgili genelleme yapmak için kullanırız:
- The red squirrel is in danger of becoming extinct in England. (Kızıl sincap İngiltere’de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.) → Burada kastedilen tek bir kızıl sincap değil, İngilitere’deki tüm kızıl sincaplardır.
- The robin sings beautifully. (Narbülbülü, güzel öter.) → Burada kastedilen tek bir kızılgerdan değil, dünyadaki tüm narbülbüllerdir.
4. Vücudumuzla ya da organlarımızla ilgili ifadelerde kullanırız:
- He was shot in the head. (Başından vuruldu.)
- She kicked him in the face. (Yüzüne tekme attı.)
- He was shot in the leg by a sniper. (Bir keskin nişancı tarafından bacağından vuruldu.)
5. Hospital, church, school, college, university, prison gibi isimlerden önce the gelirse, “bina” kastedilir. Böylece, bu yerlerde asıl amaç dışında bulunulduğunu ifade ederiz. Fakat, bu yerlerde asıl amaçlarımız için bulunduğumuzu anlatmak istiyorsak, bu isimlerden önce the kullanmamamız gerekir:
- My daughter goes to school. (Kızım okula gidiyor.) → Okuyor; orada öğrenci.
- Her father is in hospital. (Babası hastanede.) → hasta olarak.
- I’m going to the hospital to visit my brother. (Kardeşimi ziyarete hastaneye gideceğim.) → hastane binasına gidiyorum, ziyaretçiyim.
Bununla birlikte, asıl amaç için bulunduğunuzda bile Amerikan İngilizcesinde the, hospital ve university kelimeleriyle kullanılır:
- She was happy at the university. (Üniversitede mutluydu.)
- He’s been taken to the hospital for tests. (Testler için hastaneye kaldırıldı.)
6. Belli zaman dilimlerinde ve tarihlerde kullanırız:
- the 1980s (1980’lar)
- the nineties (doksanlar)
İngilizce The
7. Gazete isimlerinde genellikle the kullanırız:
- The Times
- The Washington Post
8. Coğrafi özelliklere sahip deniz, okyanus, nehir, çöl, ada, takımada, sıradağ, kanal, boğaz isimlerinde kullanırız:
- The Atlantic Ocean (Atlantik Okyanusu)
- The Thames (Thames Nehri)
- The West Indies (Batı Hint Adaları)
- The Panama Canal (Panama Kanalı)
- The Mediterranean Sea (Akdeniz)
- The Sahara (Sahra Çölü)
- The Himalayas (Himalaya Dağları)
- The Bering Strait (Bering Boğazı)
Kıta, ülke, eyalet, il, kasaba, cadde, göl ve tekil dağ isimleriyle the kullanmayız:
- Asia (Asya)
- Texas (Teksas)
- Willow Road (Willow Yolu)
- Mount Everest (Everest)
- Turkey (Türkiye)
- Oxford
- Lake Michigan (Michigan Gölü)
- Kilimanjaro
Ancak bazı istisnalar vardır:
- The United States (Amerika Birleşik)
- The United Kingdom (Birleşik Krallık)
- The Netherlands (Hollanda)
- The Sudan (Sudan)
- The Lebanon (Lübnan)
- The Hauge (Lahey)
Bununla birlikte, ay ve gün isimleriyle de kullanmayız:
- I was born in March. (Martta doğdum.)
- The exam is on Monday. (Sınav pazartesi.)
9. Otel, pub ve restoran isimleriyle kullanırız:
- The Ritz Hotel (Ritz Otel)
- The King’s Head
- the Déjà Vu
10. First, second, next, last, only, same gibi kelimelerden önce kullanırız. Ayrıca Sıfatların en üstünlük (superlative) halleri ile:
- What’s the highest mountain in Asia? (Asya’daki en yüksek dağ hangisidir?)
- It was the first time they had ever met. (İlk kez karşılaşmışlardı.)
- The only way he can express himself is through violence. (Kendini ifade edebilmesinin tek yolu şiddettir.)
- We have lived in the same house for twenty years.(Yirmi yıldır aynı evde yaşıyoruz.)
The Kullanımı
11. Belirli tanımlık olan the, belli sıfatların önüne gelerek onlara çoğul anlam katar. Dolayısıyla bu tür sıfatlar özne durumunda ise daima çoğul fiil kullanmamız gerekir:
- The English drink a lot of tea. (İngilizler, çok çay içerler.)
- The French don’t work on Sundays. (Fransızlar pazar günleri çalışmaz.)
- She’s collecting money for the poor. (Yoksullar için para topluyor.)
- The injured were treated at a nearby hospital. (Yaralılar çevredeki bir hastanede tedavi altına alındı.)
Şuraya dikkat edelim: bir topluluğu anlatırken sıfat yerine isim kullanabiliyorsak (Turk, Dane, German, American, Russian…) the…ish ifadesini tercih etmeyiz. Bunun yerine, bu milletlerin isim halindeki kelimelerini kullanırız. Örneğin, the Danes (Danimarkalılar) deriz, the Danish demeyiz ya da the Turks (Türkler) deriz, the Turkish demeyiz.
Not: Chinese, Irish, English, French, Italian, Spanish gibi kelimeler, hem ulus ismini hem de o ulusun dilini anlatır (English= İngiliz & İngilizce). Bu sebeple, bu noktada şuna dikkat edelim: bu kelimeleri ulus anlamında kullanacaksak, başına the getirerek çoğul yapabiliriz. Ancak dil anlamında kullanacaksak, başlarına the getirmeyiz. Ayrıca, cümlede özne durumundaysalar, kullandığımız fiil tekil olur:
- Do you speak French? (Fransızca konuşuyor musunuz?) → … speak the French? demeyiz.
- English has become a world language. (İngilizce, dünya dili haline geldi.) → the English has … demeyiz.
12. Çoğul haldeki soy isimlerle birlikte kullanırız. Bu durumda o aileye ait olan bireyleri ifade etmiş oluruz. Ve bir gruptan bahsetmiş oluruz:
- Our friends, the Browns are going to live in Brittany in Paris. (Arkadaşlarımız, Brown’lar Paris’te Brittany’de yaşayacaklar.)
- Have you seen the Smiths recently? (Son zamanlarda Smith’leri (Smith ailesini) gördünüz mü?.)
İngilizce “the”
13. Dans isimlerinden önce kullanırız. Bununla birlikte, bir müzik aletini “çalmak” manasında müzik aletlerinden önce the kullanırız:
- Can you do the waltz? (Vals yapabilir misin?)
- She practises the violin every day. (Her gün keman pratiği yapıyor (çalıyor).)
- A cello has a fuller sound than a violin. (Bir çellonun kemandan daha dolgun bir sesi vardır.)
14. Bir kişinin isminden sonra getiririz ve böylece kimi kastettiğimizi anlatmak için kullanırız:
- He is married to Marion Cotillard, the actress. (Oyuncu Marion Cotillard ile evlendi.)
- I’d like you to meet Ferri, the painter. (Ressam Ferri ile tanışmanı istiyorum.)
15. Özellikle pahalı bir lokantada sipariş verirken bir yemeğin isminden önce kullanırız:
- I’d like the shrimp, please. (Karides istiyorum, lütfen.)
Fakat, öğün isimlerinden önce the kullanmayız:
- What are we having for lunch? (Öğle yemeğinde ne var?)
- Dinner is at 18. (Akşam yemeği 18’de.)
Ancak, öğün isimlerinden önce bir sıfat varsa ya da öğün isimleri sıfat cümleciği ile tanımlanıyorsa, anlama göre a/ an ya da the kullanabiliriz:
- We held a dinner to celebrate her retirement. (Emekliliğini kutlamak için bir yemek düzenledik.)
- I’m going to have a nice leisurely breakfast tomorrow.(Yarın güzel bir kahvaltı yapacağım.)
- The dinner we ate at that restaurant was delicious. (O lokantada yediğimiz yemek harikaydı.)
16. Bir eğlence aracı olarak televizyondan söz ediyorsak yahut televizyondaki programları kastediyorsak the kullanmayız:
- Do you often watch television? (Sık sık televizyon seyreder misin?)
- What’s on TV tonight? (Bu akşam televizyonda ne var?)
Ancak televizyondan “alet” ya da “eşya” olarak söz ediyorsak the kullanırız:
- There is a vase on the TV. (Televizyonun üzerinde bir vazo var.)
The Kullanımı
17. Radio, cinema ve theatre kelimeleriyle the kullanırız:
- I switched on the radio. (Radyoyu açtım.)
- I’d rather go to the theatre than watch a video. (Video izlemektense tiyatroya gitmeyi tercih ederim.)
Fakat, bu kurumlardan sanatsal anlamda ya da meslek anlamında söz edeceksek the koymayabiliriz:
- Cinema is a reflection of your society. (Sinema, toplumumuzun bir yansımasıdır.)
- Helen has worked in theater all his life. (Helen tüm hayatı boyunca tiyatroda çalışmıştır.)
18. İcatlarla kullanırız:
- Life would be harder without the telephone. (Telefon olmasaydı hayat daha zor olurdu.) → Bu cümlede kastettiğimiz belli bir telefon değil dünyadaki tüm telefonlardır.
- Laszlo Biro invented the ballpoint pen in 1938.(1938’de Laszlo Biro tükenmez kalemi icat etti.) → Bu cümlede söylemek istediğimiz belli bir tükenmez kalem değil dünyadaki tüm tükenmez kalemlerdir.
19. İklim, çevre ve doğa kelimeleri ile kullanırız:
- I could hear the waves crash against the rocks. (Kayalara çarpan dalgaların sesini duyabiliyordum.)
- He likes listening to the wind. (Rüzgarın sesini dinlemeyi sever.)
İngilizce the konusunu ele aldığımız yazımız bu şekildeydi. Umarız the kullanımını anlamanıza faydası olur. Bol İngilizceli günler geçirmeniz dileğiyle…